ben bunu nihayet edineceğim, şu 2-3 güne, giderken.
o zamana kadar, ursula, yerdenizde tatlı bir şeyler demiş, ben de sana onları getireyim:
* "söyle bana tenar, sen, nasıl mezarların ilk rahibesi seçildin?". "ilk rahibe öldüğü zaman, tüm atuanda gezip rahibenin öldüğü gece doğan bir kız çocuğunu ararlar. her zaman da bulurlar. çünkü bu yeniden doğan rahibedir. çocuk beş yaşına gelince onu buraya mahal'e getirirler. ve altı yaşına gelince de onu karanlık varlıklar'a verirler. karanlık varlıklar çocuğun ruhunu yutarlar. böylece çocuk onlara ait olur. ilk günden beri onlara ait olmuştur. ve ismi de yoktur. "buna inanıyor musun?" "buna her zaman inandım" "buna şimdi inanıyor musun?" kız bir şey söylemedi. tekrar, gölgeli sessizlik düştü aralarına.
* - eğer karanlık varlıkların hizmetinden ayrılırsam beni öldürürler. - sen ölmezsin tenar, arha ölür. - ben yapamam. dışarı çıkmama izin vermezler. - belki vermezler, yine de denemeye değer. senin bilgin, benim de hünerim var. ve aramızda... - erreth akbe'nin halkası var. - evet ya o var, ama aramızda başka bir şey daha var. güven diyelim. isimlerden biri de bu. bu çok büyük bir şey. tek başına ikimiz de zayıf olduğumuz halde, buna sahip olduğumuz için kuvvetliyiz. karanlığın düşlerinden daha kuvvetliyiz. .. .. yüzünü kaldırmadı. "seninle geleceğim" dedi. kız, bunu söyleyince adı ged olan adam, elini, kızın tılsımızı tutan elinin üzerine koydu. kız şaşırarak başını kaldırıp bakınca, adamın yaşam ve zaferle al al olmuş, gülümsediğini gördü. "Her ikimizi de özgür kıldın". dedi adam. "Hiç kimse tek başına özgürlüğünü kazanamaz."
*sol yanına bakınca, adamın çöl toprağı üzerinde, pelerinine sarınmış olarak, bir kolu başının altında, derin derin uyuduğunu gördü. uykudayken yüzü neredeyse kaşlarını çatıyormuşçasına sertti ama sol eli toprağın üzerine; üstünde hala gri tüyden eski püskü kılıfı, diken ve başakçalarıyla kendini zar zor savunan küçük bir devedikenin yanına, gevşek bir şekilde uzanmıştır. Adam ve minik devedikeni; devedikeni ve uyuyan adam..
adam, gücü toprağın kadim güçlerine denk ve en az o kadar kuvvetli olan biriydi; ejderhalarla konuşmuş ve tek bir sözüyle zelzeleleri durdurmuş biri. ve orada, toprağın üzerinde, elinin yanıbaşında büyümekte olan bir devedikeni ile uykuya dalmış, yatıyordu. bu çok garipti. yaşamak ve dünyada olmak, onun düşündüğünden çok daha büyük, çok daha garip bir şeydi.
* "Şimdi", dedi adam, "şimdi uzaklaştık ve kurtulduk tenar. bunu hissediyor musun?" hissediyordu. karanlık el, kalbinin üzerindeki, ömür boyu süren hükmünü geri çekmişti. ama, az evvel dağlarda olduğu gibi neşelenemiyordu. başını kollarına gömerek apladı; işe yaramaz bir kötülüğe bağımlı geçirdiği, boşa harcanmış yıllarına ağladı. acı acı ağladı, çünkü özgürdü. öğrenmeye başladığı şey aslında özgürlüğün yüküydü. özgürlük ağır bir yüktür, ruhun yüklenmesi gereken büyük ve garip bir sorumluluk. kolay değildir. verilen bir armağan değil, yapılan bir seçimdir. bu seçim de zor bir seçm olabilir. yol, yukarıya, ışığıa doğru çıkar, ama yüklü yolcu oraya hiçbir zaman varamayabilir. ged bıraktı, kız ağlasın.
* - sana karanlıklar şimdiye kadar ne verdiler tenar? - hiç - verebilecekleri hiçbir şeyleri yok. yapıcı hiçbir güçleri yok. tüm güçleri karartmak ve zarar vermek.... onlar varlar, inkar edilmemeli ve unutulmamalılar da, ama onlara tapmamalı da. yer güzeldir, parlaktır ve şefkatlidir ama hepsi bu kadar değil. aynı amanda yer korkunçtur, karanlıktır, acımasızdır. tavşan, yeşil çayırlarda ölürken çığlık atar. dağlar gizli ateşlerle dolu büyük ellerini yumruk yaparlar. denizde köpekbalıkları vardır, ve insanların gözlerinde acımasızlık. ve eğer insanlar bu şeylere taparlarsa ve kendilerini bunların önünde alçartırlarsa, buradan kötülük doğar.
ben bunu nihayet edineceğim, şu 2-3 güne, giderken.
YanıtlaSilo zamana kadar, ursula, yerdenizde tatlı bir şeyler demiş, ben de sana onları getireyim:
* "söyle bana tenar, sen, nasıl mezarların ilk rahibesi seçildin?". "ilk rahibe öldüğü zaman, tüm atuanda gezip rahibenin öldüğü gece doğan bir kız çocuğunu ararlar. her zaman da bulurlar. çünkü bu yeniden doğan rahibedir. çocuk beş yaşına gelince onu buraya mahal'e getirirler. ve altı yaşına gelince de onu karanlık varlıklar'a verirler. karanlık varlıklar çocuğun ruhunu yutarlar. böylece çocuk onlara ait olur. ilk günden beri onlara ait olmuştur. ve ismi de yoktur.
"buna inanıyor musun?"
"buna her zaman inandım"
"buna şimdi inanıyor musun?"
kız bir şey söylemedi.
tekrar, gölgeli sessizlik düştü aralarına.
* - eğer karanlık varlıkların hizmetinden ayrılırsam beni öldürürler.
- sen ölmezsin tenar, arha ölür.
- ben yapamam. dışarı çıkmama izin vermezler.
- belki vermezler, yine de denemeye değer. senin bilgin, benim de hünerim var. ve aramızda...
- erreth akbe'nin halkası var.
- evet ya o var, ama aramızda başka bir şey daha var. güven diyelim. isimlerden biri de bu. bu çok büyük bir şey. tek başına ikimiz de zayıf olduğumuz halde, buna sahip olduğumuz için kuvvetliyiz. karanlığın düşlerinden daha kuvvetliyiz.
..
..
yüzünü kaldırmadı.
"seninle geleceğim" dedi.
kız, bunu söyleyince adı ged olan adam, elini, kızın tılsımızı tutan elinin üzerine koydu. kız şaşırarak başını kaldırıp bakınca, adamın yaşam ve zaferle al al olmuş, gülümsediğini gördü. "Her ikimizi de özgür kıldın". dedi adam. "Hiç kimse tek başına özgürlüğünü kazanamaz."
*sol yanına bakınca, adamın çöl toprağı üzerinde, pelerinine sarınmış olarak, bir kolu başının altında, derin derin uyuduğunu gördü. uykudayken yüzü neredeyse kaşlarını çatıyormuşçasına sertti ama sol eli toprağın üzerine; üstünde hala gri tüyden eski püskü kılıfı, diken ve başakçalarıyla kendini zar zor savunan küçük bir devedikenin yanına, gevşek bir şekilde uzanmıştır. Adam ve minik devedikeni; devedikeni ve uyuyan adam..
adam, gücü toprağın kadim güçlerine denk ve en az o kadar kuvvetli olan biriydi; ejderhalarla konuşmuş ve tek bir sözüyle zelzeleleri durdurmuş biri. ve orada, toprağın üzerinde, elinin yanıbaşında büyümekte olan bir devedikeni ile uykuya dalmış, yatıyordu. bu çok garipti. yaşamak ve dünyada olmak, onun düşündüğünden çok daha büyük, çok daha garip bir şeydi.
* "Şimdi", dedi adam, "şimdi uzaklaştık ve kurtulduk tenar. bunu hissediyor musun?"
hissediyordu. karanlık el, kalbinin üzerindeki, ömür boyu süren hükmünü geri çekmişti. ama, az evvel dağlarda olduğu gibi neşelenemiyordu. başını kollarına gömerek apladı; işe yaramaz bir kötülüğe bağımlı geçirdiği, boşa harcanmış yıllarına ağladı. acı acı ağladı, çünkü özgürdü.
öğrenmeye başladığı şey aslında özgürlüğün yüküydü. özgürlük ağır bir yüktür, ruhun yüklenmesi gereken büyük ve garip bir sorumluluk. kolay değildir. verilen bir armağan değil, yapılan bir seçimdir. bu seçim de zor bir seçm olabilir. yol, yukarıya, ışığıa doğru çıkar, ama yüklü yolcu oraya hiçbir zaman varamayabilir.
ged bıraktı, kız ağlasın.
* - sana karanlıklar şimdiye kadar ne verdiler tenar?
- hiç
- verebilecekleri hiçbir şeyleri yok. yapıcı hiçbir güçleri yok. tüm güçleri karartmak ve zarar vermek.... onlar varlar, inkar edilmemeli ve unutulmamalılar da, ama onlara tapmamalı da. yer güzeldir, parlaktır ve şefkatlidir ama hepsi bu kadar değil. aynı amanda yer korkunçtur, karanlıktır, acımasızdır. tavşan, yeşil çayırlarda ölürken çığlık atar. dağlar gizli ateşlerle dolu büyük ellerini yumruk yaparlar. denizde köpekbalıkları vardır, ve insanların gözlerinde acımasızlık. ve eğer insanlar bu şeylere taparlarsa ve kendilerini bunların önünde alçartırlarsa, buradan kötülük doğar.