28 Nisan 2009 Salı

varım öyleyse korkuyorum

cesarete karşı dizdiğim bunca övgüye rağmen korkunun organizma için ne denli hayati bir işlevi olduğunu kabul ettiğimi söylemeden geçemeyeceğim sayın akademi üyeleri...

çocukken "çekirgegördümçekirgegördüm" diye tepinerek ağlayacak kadar tırsonik bir çocuk olan sevgili kardeşimin bugün snowboarduyla ıssız dağlarda fink attığını benimse deniz anasını eline alıp başka çocuklara atabilen bir yaradılıştan biraz ıssız bir sokakta arkamı kontrol etmeden yürüyemeyen bir kadına evrildiğimi belirtmeyi borç bilirim...korkuyla cesaretin tasolar kadar kolay değiş tokuş edilebildiği yıllar o kadar da belirlemiyor yani sonraki yıllarda olacakları...(freud'un bu konudaki umutsuzluğu ayrıca iç karartıcı, çoğunlukla da geçersizdir. nikbinliklerden yanayım)

şöyle şeyler de gördüm vaktiyle;

bol iddialı bir eylem kortejinin, polis kortejinin iki adımıyla çılgıncasına dağıldığını, sonra yükselen kortizonu dengelemeye birebir olan çay içmeye gitme merasimlerinde tüm kortej bireylerinin ayrı ayrı kahramanlık hikayeleri anlattığını...

sonra kapının dışındaki testereli grubun içeri camları kırarak ulaşan taşlar yağdırdığı, içerde de bir grubun ellerindeki sopaları sallayarak slogan attığı bir çatışmada, dersten çıkıp da bu ses ve öfkenin ortasında kalan bir kızcağızın ağlamaya başladığını. O sırada barikata taşınacak birşeyler arayan bir kızın onu "sus lan hem apolitiksin hem de ağlıyorsun" diye azarladığını...

bu denli uzaklaştığın, bu denli yabancılaştığın bir şeyle nasıl ilişki kurabilirsin ki? en temel güdülerinden birini reddetmişsin insanın, onu ağaçların üzerinden uygarlıklara taşıyan itici gücü görmezden gelmişsin. ona nasıl yaklaşabilir nereye taşıyabilirsin ki?

korkmaktan korkmaksa yürüyen merdivenlerde ters çıkmaya çalışmak gibi gereksiz enerji sarfiyatı, hediyesi olarak da at gözlüğü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder