28 Nisan 2009 Salı

kurtuluş mutlaka ellerimizde


nihan, son 24 saat içinde iki farklı yazısı ve mail üzerinden yaptığımız sohbet sayesinde söyle bir olasılık üzerine düşünmemi sağladı

korkuya karşı cesareti seçmek gibi olasılık olduğunu düşündüm. şöyle ki mesela karşımıza çıkan durumlar karşısında korku tepkileri verebildiğimiz gibi cesaret tepkileri de verebiliyoruz. mesela bir tacizcinin karşısında kilitlenip kalırken başka birinin testislerine tekmeyi indirebiliyoruz. birçok parametrenin etkilediği bir değerlendirme sonucu bu tepkilerden birini sürdürüp diğerini bırakabiliyoruz.

biliyoruz ki öğrenilmiş çaresizlik doğuştan gelen değil sonradan oluşan bir tepki biçimi. yani o çaresizliği kabullenme noktasına gelene kadar aslında cesaret göstermiş ve başka çözümler de denemişiz.

aslında korkarak, "savaşmak" ya da "kaçmak" arasında bir seçim yapmış oluyoruz.

belki çok da abartmadan, çok da tantana çıkartmadan, üzerinden çok para kazanıp/kaybetmeden geri dönüp cesaret gösterdiğimiz durumlara bakmakla yetinebiliriz.

orda daha çok "hayır" diyebiliriz ve daha çok sorabiliriz belki "neden" diye.

5 yorum:

  1. burda da biraz davranışçılara gönderme olabilir:

    daha önceki korkuyu seçişlerimiz, bize daha az zararla döndüyse, ödül olarak algılanıyorsa insan olarak o seçime meyilli olacağız.
    cesaret gösterdiğimiz anlarda bunun tersine başımıza bir şey geldiyse, utandığımız, bizi sarsan en ufak bir şeyler, yani tepkinin devamındaki davranışlar, deneyimler ceza olarak algılanıyorsa, buna daha az meyilli olacağız.

    babasının rutin aralıklarla dövdüğü bi çocuk, sustuğunda babasının daha kısa kestiğini öğreniyorsa, kendisini tedirgin hissettiğinde, daha çabuk olayın içinden çıkmak için, sık sık susacak. hele bir de, arada bir iki kere babasına karşı koymaya çalıştığında daha şiddetli yaralandıysa, başka bir seçenek kalmıyor onun için.

    düzeneği değiştirirsek ordan cesaret çıkar: çocuk hep susuyor, hep dayak yiyor. ama bi gün eline geçen her şeyi fırlatıyor, babası siniyor. bundan sonra bu durumlarda çocuk cesaretli olacak.

    sadece şimdiden bakarak yaptığımız cesaret-korku seçimleri, diyorum, yani bence, çok da "şimdiden" bakarak yaptığımız seçimler olmayacak. eninde sonunda öğrendiğimiz neyse, nasıl bağlantılar kurduysak onlara bakıyor olacağız. "bu sefer öyle olmaz" demek çok zor.

    hayatın, ilk yıllara bu kadar bağlı olması da zor bir şey. üf değişmek ne kadar zor şey.

    eheh, tabi ben, o bahsettiğin yazılardaki korkaklıkla mı cesaretle mi sana bunları düşündürdüğümü de merak ediyorum yani:}

    YanıtlaSil
  2. ilkinde cesaretle, ikincisinde de cesaretle.

    üçüncüsünde korkaklıkla(öğrenilmiş çaresizlik diyelim hehe)

    korku tepkisini seçmenin ve korku uyarıcısından kurtulmanın ödül sistemini çalıştırdığından çok emin değilim ben. bakmam lazım. (bakıcam)

    bana korku sonucu kaçınma faaliyetleri dopaminerjik olamaz gibi geliyor. sanki daha çok stres ve hışnutsuzluk yaratan kimyasal dengenin normale düşmesi yetiyormuş gibi. (kortizol falan)

    YanıtlaSil
  3. cezadan kurtulma da ödül yaratır ki.
    dopamin artması olmasa da,
    diyelim kortizolün azalması da olumlu yönde öğrenme yaratmaz mı ki? niye yaratmasın ki?
    öğrenme ilişkisi sadece ödül ile açıklanmıyor en azından kuramsal olarak, cezadan kurtulmayla da, hoşa gitmeyen uyarandan kurtulmayla da açıklanıyor. ama bunlar davranışçı tabi.
    nörolojik olarak kim ne diyo onu bilemedim.yine de eşşek kadar kuram, en temel öğelerinden biriyle yanlışlanıyo olsa, eheh haberimiz olurdu bu kadar senede galiba:}

    YanıtlaSil
  4. aslında bunu yanlışlayan birşey söylemedim, o konuda hemfikiriz yani

    benim burdaki sorum şu; itici uyarandan kurtulmayı sağlayan korku tepkileri ile cesaret tepkileri arasında nasıl bir baskınlık ilişkisi var? ya da daha mantıklısı her ikisi de daha üst bir sistemin çalışması ile mi düzenleniyor, örneğin bu sistemlerde işlev gösteren anatomik yapıların kortikal bağlantıları nasıl bir rol oynuyor?

    gibigibi

    YanıtlaSil
  5. bir de, korktuğun için mi sistemler devrede, sistemler devrede olduğu için mi korkuyorsun sorusu var. bende var yani. eminim bilim bunu da bilmiştir.

    öncel olan hangisi ki?
    sistemsel, anatomik bir durumsa, o "his"sin oluşmasını sağlayan, öğrenmeyle ilişkisini bilebilmek gerek herhalde. ki galiba baskınlık sorun tam da böyle bi yerden sorulmuş.
    ammmmmma; orada, her insanın "bünyesi" için farklı bir cevap gelebilir ki?

    YanıtlaSil