30 Nisan 2009 Perşembe

give me a reason to be a woman...

http://www.loriginedumonde.com/

orda kadınlar en çıplak halleriyle aynı kadındır.

29 Nisan 2009 Çarşamba

mayısın birine iki kala paris baharından










Afişler: http://www.art-for-a-change.com/Paris/paris7.gif

esrar "ölümde ısrar" mıdır?

biz istatistikleri pek çok severiz. bu istatistiklerin bize her zaman doğruyu yansıtmadığını bilsek de bizim dışımızda da birileri tarafından kabul edilen şeylere inanmak "salak durumuna düşmemiz" riskini minimuma indirir.

istatistikler diyor ki;

1997'nin başı ile 2005'in sonu arasında geçen 9 yıl boyunca birincil sebep olarak esrar kullanımına bağlı ölümlerin sayısı 0(yazıyla sıfır).
aynı oran FDA onaylı 17 ilaç için 10,008.

beyaz önlüklü insan bedeni otoritesinin elinden aldığımız ve bir sürü üst düzey insan bedeni otoritesi tarafından onaylanmış bir ilacı yutarak ölme ihtimalimiz, kirli ve ıssız bir sokakta tehlikeli bir pis sakallıdan aldığımız otu içerek ölme ihtimalimize göre ne kadar fazla, onu da hesaplamalı istatistik otoriteleri.

times'a kapak olan bir çalışma yayınlayıp sonra onu bilimsel yayınlardan çekmeye benzemez bu iş.
dezenformasyon bile bir yere kadar.



not: söz konusu istatistik şu linkteki IV. maddede
http://medicalmarijuana.procon.org/viewresource.asp?resourceID=000145

a single word for cannabis

Weed, pot, hash, ganja, marijuana, cannabis.

These are the most commonly used names for the same production of the same plant besides thousands of other names called by millions of people. Since it is an illegalized plant for many decades and since words for illegal entities are mostly pronounced in disguise, and since every illegalized thing (especially if it is creditable for a signicifant share in societal creation) has a high affinity for sub- or counter-cultural formations; the names calling the substance are varied and even diversified.

Nevertheless, it is pretty much clear why we have so many colloquial words for a single drug derived from the single plant.

However in science the entities "must be" distinguished and named accurately. Although some of the findings (such as mental illnesses or the effectiveness of the drug Ritalin) which are described, differantiated and named by science authorities are highly controversial, cannabis is not one of them. It is a plant very easy to identify, its crops are used for various purposes for centuries with almost no unexpected effects and it contains major two compounds responsible for these effects. Also these compounds and their organic behaviours are more or less described and well documented.

So, since it is obvious we are not talking about different substances under the names of "cannabis", "cannabinoids" and " marijuana", then why does a researcher need to search for all three of these keywords in order to find answers on the same substance?

It is clear that we need a standardized scientific name for this drug.

28 Nisan 2009 Salı

varım öyleyse korkuyorum

cesarete karşı dizdiğim bunca övgüye rağmen korkunun organizma için ne denli hayati bir işlevi olduğunu kabul ettiğimi söylemeden geçemeyeceğim sayın akademi üyeleri...

çocukken "çekirgegördümçekirgegördüm" diye tepinerek ağlayacak kadar tırsonik bir çocuk olan sevgili kardeşimin bugün snowboarduyla ıssız dağlarda fink attığını benimse deniz anasını eline alıp başka çocuklara atabilen bir yaradılıştan biraz ıssız bir sokakta arkamı kontrol etmeden yürüyemeyen bir kadına evrildiğimi belirtmeyi borç bilirim...korkuyla cesaretin tasolar kadar kolay değiş tokuş edilebildiği yıllar o kadar da belirlemiyor yani sonraki yıllarda olacakları...(freud'un bu konudaki umutsuzluğu ayrıca iç karartıcı, çoğunlukla da geçersizdir. nikbinliklerden yanayım)

şöyle şeyler de gördüm vaktiyle;

bol iddialı bir eylem kortejinin, polis kortejinin iki adımıyla çılgıncasına dağıldığını, sonra yükselen kortizonu dengelemeye birebir olan çay içmeye gitme merasimlerinde tüm kortej bireylerinin ayrı ayrı kahramanlık hikayeleri anlattığını...

sonra kapının dışındaki testereli grubun içeri camları kırarak ulaşan taşlar yağdırdığı, içerde de bir grubun ellerindeki sopaları sallayarak slogan attığı bir çatışmada, dersten çıkıp da bu ses ve öfkenin ortasında kalan bir kızcağızın ağlamaya başladığını. O sırada barikata taşınacak birşeyler arayan bir kızın onu "sus lan hem apolitiksin hem de ağlıyorsun" diye azarladığını...

bu denli uzaklaştığın, bu denli yabancılaştığın bir şeyle nasıl ilişki kurabilirsin ki? en temel güdülerinden birini reddetmişsin insanın, onu ağaçların üzerinden uygarlıklara taşıyan itici gücü görmezden gelmişsin. ona nasıl yaklaşabilir nereye taşıyabilirsin ki?

korkmaktan korkmaksa yürüyen merdivenlerde ters çıkmaya çalışmak gibi gereksiz enerji sarfiyatı, hediyesi olarak da at gözlüğü

kurtuluş mutlaka ellerimizde


nihan, son 24 saat içinde iki farklı yazısı ve mail üzerinden yaptığımız sohbet sayesinde söyle bir olasılık üzerine düşünmemi sağladı

korkuya karşı cesareti seçmek gibi olasılık olduğunu düşündüm. şöyle ki mesela karşımıza çıkan durumlar karşısında korku tepkileri verebildiğimiz gibi cesaret tepkileri de verebiliyoruz. mesela bir tacizcinin karşısında kilitlenip kalırken başka birinin testislerine tekmeyi indirebiliyoruz. birçok parametrenin etkilediği bir değerlendirme sonucu bu tepkilerden birini sürdürüp diğerini bırakabiliyoruz.

biliyoruz ki öğrenilmiş çaresizlik doğuştan gelen değil sonradan oluşan bir tepki biçimi. yani o çaresizliği kabullenme noktasına gelene kadar aslında cesaret göstermiş ve başka çözümler de denemişiz.

aslında korkarak, "savaşmak" ya da "kaçmak" arasında bir seçim yapmış oluyoruz.

belki çok da abartmadan, çok da tantana çıkartmadan, üzerinden çok para kazanıp/kaybetmeden geri dönüp cesaret gösterdiğimiz durumlara bakmakla yetinebiliriz.

orda daha çok "hayır" diyebiliriz ve daha çok sorabiliriz belki "neden" diye.

bloglamaya başlarken

zaman zaman denk geliyorum.

köri soslu tavuk tarifi, leke çıkarmanın püf noktaları, nernst denklemi, kamboçyanın tarihi, kediniz çok ısırıyorsa ne yapmanız gerekiyor (bişey yapmayın, kedi o demek zaten), istanbulda balık tutulacak yerler...söyleyecek sözü olmamakla suçlanan bir kuşağın kendini gelmiş geçmiş tüm kuşaklardan daha fazla cümleyle ifade etmesi ilginç.
modernizmi aşırtıp geçtiğimiz şu çağlarda ortak cümlelerimiz olmasın varsın.

yine de insanın yüreğini coşkuyla gümbürdeten zamanlar değil bunlar. o yüzden bu zamanda yeni bir damga oluşturacak değişimler karşısında ben hemen burnumu kıvırmaya başlarım

ilk tanıştığımda direnç göstermeyeceğim tek yenilik zaman makinesi olur herhalde.

tozlardan ve kırıntılardan kendi kendine kurtulan evler icat ederlerse de hayır demem..

ama sırasıyla bilgisayar, internet, mail adresi, cep telefonu, sanal sözlükler ve bloglara direnç göstererek kasetlerin, kitapların ve fihristlerin en kutsal kaynaklar olduğu çağlara dönmeye çalıştım. olguların tamamını "iyi" ya da "kötü" diye sınıflandırmaya çalışarak gayet gerzekçe bir tutum gösterdiğimi teknoloji ile ilgili değil tamamen başka bir alanda, başka vesilelerle fark ettim.

artık şarkılar, filmler ve düşüncelerle idare ediyorum.

rüya 1


kedimi bilimsel bi araştırmada kullanmışım. minicik beyninin eegsini çekmişim ve o araştırmada çok acayip sonuçlar ortaya koymuşum.

sınıftan arkadaşlarımla posterimin asılı olduğu salondayız. herkes kedimi görmeye geliyor. kedimse sınıfta kedi fobisi olan tek arkadaşın omzunda. kedim sevilirken ben de orda olmak istiyorum çünkü birinin kedinizi sevmesi, çok sevdiğiniz bir şarkıyı veya filmi başkasıyla da paylaştığınızda onun da beğenmesi gibidir.

kedinin o saniyenin onda birlik bir zamanında yüzünda oluşan ifadeyi görüp de onu ısırmak istemek, bu isteği biriyle paylaşıyorsanız daha güzeldir.