1. Tek çıkış umutlarıyla aralarına duvar çekilen gazzelilerin yitirdiği ölüler artık burda senin dumanaltı salonunda...
2. kürt halkının politik temsiliyetine yapılan saldırılar, bir barış gemisinin daha ka'nın korktuğu gibi batması....
3. barış, kardeşlik laflarını kimseye kaptırmayıp da kürt halkına bir daha bu iki halk arasındaki kardeşlik umutlarını toptan rafa kaldıracak sinme politikalarını barış diye dayatanlara masanın altından bacak sürten solcular....
a. samuel yazmıştı, kürtlere akıl verme komiteleri..
b.faşistinden ulusalcısına, sosyalistinden sol liberaline kadar hepsinden alt metni "bir kürt asla eşit olamaz bir türk'e" önyargısı olan kitle tahlilleri, politik tespitler, stratejik hesaplar.
4. bunlar ve bunlar. bir yandan her yerde ellerinde telsiz, ceplerinde silah, siyah arabalardan inen takım elbiseli adamlar var. ve bu adamlar ve başka uzantıları kürtçe şarkı söyledin diye ve hatta sadece canı sıkıldı diye çekip vurabilirler seni. sadece seni değil bahçesinde oynayan kürt çocuklarını da. öyle istedi diye...belki korktu diye. ..belki korkacak birşeyi olmadığı için.
5. bir yandan ışıl ışıl, rengarenk insanlarla dolu dünya. hedy epstein 85 yaşında yahudi bir kadın, hayatı boyunca faşizm ve ayrımcılığa karşı savaşmış; bugün de gazzeliler için açlık grevinde...bugün yüzlerce kürt olmayan türkiyeli, kürt kardeşlerine omuz vermek için bdp üyesi olacaklar...belki de bu elele verme düne dek savaşın malzemesi olmuş insanların bugün barışın öncüsüne dönüşmesine yol açacak.
6. bugünü doğru yaşamanın ve ütopyaları bugünden kurma çabasının harekete dönüşmeye başladığı bir çağdayız. ışıl ışıl bir ekranın ardından tüm olanları ve olasılıkları görebiliyoruz belki de ondandır.
7. sağolasın walter benjamin. şimdiki zaman kayıp giderken tutunmanın yasalarını öğrettiğin için.
8. peki şimdiki zamanın kayıp gitmesinden hüzün duymamayı kimden öğreneceğiz? (öğrenilmez yaşanır mı yoksa, yoksa bu da kedilerine eşeleme hareketi gibi bir "türe özgü davranış" mı?)
9. ben öğrenemedim orası kesin...bazıları daha kolay öğreniyor. genetik olabilir bu öğrenme yeteneği, kardeşim de öğrenemedi çünkü. hala dünde yitip gitmiş nesne ve imgeler topluyoruz ikimiz de.
10. öğrenmek çok matah bişey mi diye düşünüyor insan bunu ilk fark ettiğinde ama işte tam da ka'nın hediyesinde söylediği gibi "tanıdığım herkes hala hayattaydı" cümlesini kurmak da geri dönüşsüz bir kopuşa yol açıyor. ilk cenazeye katılma yaşı ile olgunluk arasında ters bir korelasyon olmalı, insan 28 yaşına gelmiş de hala ailesindeki insanların ölümsüz olduğunu sanmışsa bunu fark ettiğinde bi tuhaf oluyor.
11. hem sonra doğa da, toplum da hiç iyi davranmıyor açıkçası insana, yüzyıllardır doğayı sömüren bir sisteme onay vermiş olmanın bedelini fiziksel, insanları sömüren bir sisteme onay vermenin bedelini ise bitmek tükenmez psikolojik aksamalarda bir güzel ödüyoruz, görün bakın kızılderililer haklı çıkmadı mı?
12. gerçi bunu derken bir taraftan insanlığın doğayı anlamak konusunda atmış olduğu adımları görmezden geldiğimin de farkındayım, ortalama insan ömrünün uzaması falan filan işte. "amansız hastalık"tansa "H1N1"virüsünden ölüyoruz artık, bu bile bişeydir.
13. cümlenin içinde ölüm varsa geri kalan tüm kelimeler "hiçbirşey"dir.
14. bu aralar bir "savaş" iki "hastalık" gündemi var, ikisinin de yolu ölümlere çıkıyor. artık kötü hastalıkların teşhisleri konulabiliyor benim arkadaşlarıma da.
15. şu geçirdiğim grip azılı bir domuz gribi olabilir ve belki ben de "sapasağlamdı ama öldü" başlığı altında bir gazete haberi olabilirim. düşünürken afakanlar bassa da bu hepimizin başına gelebilir. hatırlatmak da bana mı düştü? hatırlamadan yaşayınca insan kendini şapşal hissedebiliyor sonrasında da o yüzden yani...
16. pavlov deneylerini yaparken asistanlarından biri bolşevik devrimini haber vermiş, pavlov "böyle abuk subuk haberlerle benim çalışmamı bölmeyin" diyerek kovmuş adamı...bu çağda bu memlekette desin bakalım bunu pavlov efendi? "projeniz onaylanmamıştır" diye bi zarf alıversin bakalım rektörlükten, fareyi karşılarız ama köpeği karşılayamayız falan dese bütçe insanları pavlova.
17. bilim burda her zaman politikadır, çoğunlukla da psikoloji...
-bu deneydeki kullanılacak malzemeler ve oda sayısı yeterliliği açısından x labaratuarının uygun olduğunu düşündüm.
-orda yapamazsın deneyini
-neden?
-çünkü ben ordaki hocayla kavgalıyım.
hahahaa. bu diyalogun böyle olduğunu mu sandınız hakkaten? ilk cümleden sonrası "katiyyen sorma bile böyle birşey, unut o işi" gibi bir otorite yansıttı üstüme pek sevgili antifaşist hocacım.
18. 60 fareyi öldürdükten sonra aynı insan olacak mıyım onu merak ediyorum.
19. haftalardır labaratuar ve dünya arası gidip gelen düşüncelerim gece yatağa yattığımda ve bir de ka'nın hediyesini alınca üzerindeki yasağı tam kaldırmadığım "ben" bölgesine uğradı.
20. güle güle boncukkedi. bir kedi cenneti varsa benim kediciklerime selam söyle oldu mu, hem oynarsınız da belki hep birlikte...
30 Aralık 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
üniversitedeyken öyle veya böyle politikayla uğraşan insanların eninde sonunda o gerekçeyle veya bu ötekileştirmeyle kapılıverdikleri o at gözlüklü saçma sapan hali gördüğümde, artık en son "bu ülkenin temiz olan, saf olan birşeyi kalmadı da ondan, beyinler kirli çünkü, çamurlu" diye karar vermiştim. elime bir tek, çamurlu olduğunu kabul ettiğim kendi zihnimin, kendime göre göreceli daha az kirli (çünkü "öteki"lere daha az zarar içeren) olduğuna karar verdiğim ütopik dünyalarımdı. sadece bir kez denedim onu yaratmak için. o kurtarılmış alana da çamur böyle boyu boyuna uzanmıştı. pekiştim işte ben de. sonra da herhalde haber okuyup kırılmaktan, sinirlenmekten öte pek bir ilgim kalmadı "yapılacak" kısmıyla işin. özlemekten, kurmaktan, içinde sessizce yaşatmaktan başka yani. barışı. öyle hayatları.
YanıtlaSilşimdi yazdıklarını böyle okuyup, son süreci, bu kadar saçmalığı, bu kadar tuhaflığı, bu kadar manipüle edilmiş olayları, kime kimin hizmet ettiği belli olmayan hesaplaşmaların peşinde sürüklenen insanların yüzlerinde gördüğüm kararlılığı filan, aklıma yeniden o cümle geldi. kirlenmişlik gibi. saflığın gidişi. elbet vardır, göğsünü gere gere adaletle yaşayan, vicdanla yaşayıp da davasının peşinde olan insanlar. ama işte sadece bu yazıdaki rektöründen manipülatörüne, ne bileyim bir cepheden diğerine herkese bir tuhaf gözle bakıyorum ben. kimse, kendi rüyasının peşinde değil de, herkes o rüyaların politikasında gibi sanki. desen ki "başka türlü nasıl olacak." derim ki, "şimdiye kadar söylenmemiş bir fikre sahip değilim zaten." yeni bir önerim yok yani. evimizde oturup "ah ne güzel olurdu" diye düşünmenin hiçbirşeyi değiştirmeyeceğinin de farkındayım. ama tüm yaşamı bir mücadele haline çevirdiğinde insan, neyi ne kadar değiştirebiliyor ki, o bedelleri ne için ödüyor, onları ödedikten sonra olduğu kendisi, bir önceki kendisinin kaç adım neresinde filan, bunları da bir yerlere koymalı gibi.
dediklerimin böyle tutarlı bir bütün oluşturmadığının farkındayım. son yazdığım maile benzer bir yerlere gelecek aslında söylediklerim. her şeyi "olduğu gibi" gördüğünde, gerçeğe, "olmasını düşlediğin gibi" baktığın pencereden bakarken gördüklerine nazaran, bir kaç adım daha yakın olabilir belki insan.
kabullenmeden düşlemenin bir anlamının olmadığının idrakındayım, diyeyim. yoksa hayalini kurduğun, olsun istediğin, mücadeleni verdiğin her şey kalbini kırıyor ve içini sakat bırakıyor. önce kabullenmek gerek. sanırım. total bir boktanlık olduğunu mesela, ahlaki olarak evrimleşmemizin bu evresinde yani. bu yüzyılın bu tarihinin bu ülkelerinde. insanın halinde.
boncuk, duydu seni. onu da ben biliyorum bak.